6 Eylül 2009 Pazar

Yalnız Değiliz

YALNIZ DEĞİLİZ

Merhaba sevgili PDA’lı dostlar,
Bir sezonun daha sonuna geldik. Bu sene küresel ısınmanın hışmından olsa gerek, domateslerimiz yapraklarından
kuruyarak ölmeye başladı. Bırakın sonbaharı, ağustos ayını bile göremeden kurudular. Oysa beklentimiz İstanbul için ekim ayının sonlarına kadar domatesleri yaşatmaktı, olmadı. Tabii yaprakların kuruması olayı sadece benim pembelerde değil, bizim hoby bahçesinde bulunan bahçelerdeki komşuların değişik türde olan tüm domateslerinde de oldu. Ya salgın hastalık geldi hepimize bulaştı ya da dediğim gibi küresel ısınmanın sonucu oldu.

Kuruma, yapraklardan başladı, giderek çiçekler ve filizler kurudu Yaprakların kuruması sadece tepeden değil alt yapraklarda da vardı.


Konuyla ilgili olarak herhangi bir tarım ilacı kullanmadım. Zaten amacımız meyvelerimize ve tohumlarımıza hiçbir şekilde kimyasal zararlı atık bulaştırmamaktı. Sadece koyun gübresi kullandım. Bu arada hatırlatmakta yarar var, domatesler sırık olmamasına rağmen boyları 1,5 metreyi geçti, zorunlu olarak sırıklarla destek vermek zorunda kaldım. Ama meyvelerin büyüklüğü oldukça iri oldu, yarım kilo ile 850 gram arasında değişti.
Yapısal olarak bildiğimiz pembe domates ve içleri de fazla çekirdekli değil aynı zamanda da çok lezzetli ve sertlik asla yok.













Bu arada, yine aynı bahçenin bir parseline 2-2,5 m2 lik alana siyah domates ektim. Bunun tohumlarını geçen yıl yaptığım Doğukaradeniz gezisinde Hopa’da, Sarp sınır kapısından günübirlik gelen Gürcü kadınlardan almıştım. Sorduğumda, bu domatesi yüzyıllardır ektiklerini, tamamen doğal olduğunu, kimyasal gübre bilmediklerini, asla tarım ilacı kullanmadıklarını zaten buna da gerek olmadığını belirtmişlerdi. Bu sene ektim, aman tanrım, ne kadar lezzetliydiler. Sadece bir sakıncası var. Asla uzun yola nakliyeye gelemezler, çok narin çok yumuşaklar hemen eziliyorlar. Ama tereyağı gibi ağzınızda dağılıyor ve kabuklarını asla anlamıyorsunuz, zar gibi.


Sanırım soğuk iklime alışık oldukları için İstanbul sıcağına dayanamadılar, çabuk kurudular. Bu arada hepsinin tohumunu teker teker aldım. Avniye Hanım’ın izniyle ve de pembelere ihanet sayılmazsa seve seve paylaşabileceğimi belirtmek istiyorum.
Bu arada bu konuyla ilgili olarak basından çıkan haberleri de paylaşmak isterim. Şayet doğruysa, hem pembelerin hem de mor domateslerin etkili bir kanser ilacı olduğunu bilerek manifestomuza uygun olarak nesilden nesile taşımamızın ne kadar da gerekli olduğu bir kere daha ortaya çıkmış oluyor diye düşünüyorum.



Kansere karşı mor domates
İngiltere’de uzmanlar kanserin ilerlemesini engelleyebileceğini umdukları bir domates türü ürettiler. Genetik olarak değiştirilmiş mor domatesler aslan ağzı ile domatesin genlerinden yararlanılarak üretildi. http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/463837.asp
Bu arada başlığımız neden “Yalnız Değiliz” diye merak etmişsinizdir. Bu sene eşimin memleketi olan Hatay’a gittik. Orada Samandağı, Altınözü, Reyhanlı ve Kumlu ilçelerinin köylerini gezdiğimizde “pembe domateslerin” doğal ortamda yetiştirildiğini ve bu domatesin değerinin bilindiğini ve ticari amaçla ekmeyenlerin sadece bu domatesi tercih ettiklerini büyük bir memnuniyetle gördük.
Belki konu dışı olacak ama pembe domatesin manifestosunun ruhuna uygun olarak sadece domateslerin değil, tüm yerli meyve sebzelerin de tohumlarının gelecek nesillere taşınması gerektiğine inanmaya ve bunu yaşatmaya başladık.
Eşim, çocukluğunda yerli karpuzların olduğunu, çok büyük ve lezzetli olduğunu söyleyip, keşke şimdi onları da bulup yaşatsak diyerek hayıflanıp dururdu. İşte Samandağ’ında, ilçenin deniz tarafından arabayla hızla geçerken bir çardakta tanımına uygun karpuz gördüğümü söyleyince hemen dönüp baktık. Evet oymuş, nasıl sevindi eşim bilemezsiniz, çok eski tanıdık bir dostuna arkadaşına kavuşmuş gibi mutlu oldu. Bahçeyi - ya da bostan mı desem – dolaşınca bizim pembe domateslerin orada da ekili olduğunu görünce biraz pembelerden konuştuk. Bu domateslerin özel ve ayırcaklı olduğunu söylediler. Bu nedenle gerçekten yalnız olmadığımızı anladım. Bu arada karpuzun görüntülerini de aşağıda sunuyorum. Karpuzu tarttım 14 Kg. gelmişti.

Bu arada bu karpuza da “pembe” dersem yanlış olmaz, çok kırmızı olmuyor, hibryd tohumla üreyen karpuzların kırmızı olması için FlashTv'de Gerçek Gündem programına telefon ile bağlanan Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer'den düşündürücü açıklama... Kemal Özer, karpuzların kabuğunun daha sert olması ve daha uzun süreli dayanması için kabağın ilgili genlerinin karpuza aktarıldığını ayrıca karpuzun kıpkırmızı görünmesi içinse kırmızı gene sahip bir böceğin geninin yine karpuza aktarıldığını söyledi. Ne derece doğrudur bilemem. Bildiğim bir şey varsa bu karpuzun tamamen doğal ve 50-60 yıl öncesinden bildik bir karpuz olduğudur. Haa bu arada tüm tohumlarını aldım, 200 kadar tohum var elimde, İstanbul buluşmasında isteyenlere seve seve verebilirim. Tabi ki Avniye Hanım’ın onayıyla. Bunları yazmakla siteyi pembe domatesin dışına mı çıkardım diye kaygı duymuyor değilim. Sevgiyle kalın. Ayşe